Disleksinin nörolojik temelleri de ne demek?



Bir kaç hafta önce katıldığım bir "eğitimcinin eğitimi" seminerinden, Sn. Doç Dr. Şükrü Torun'un "disleksinin nörolojik temelleri" sunumundan aldığım notları burada paylaşmak istedim. Şükrü Bey,  Anadolu Ünv. Sağlık Bilimleri Fakültesi  Kognitif Nörobilim Ünitesinde çalışmalarını sürdürüyormuş. Notları şöylece aşağıda paylaşırken özellikle belirtmeliyim ki bunlar; katıldığım seminerde aldığım notlar olup, hiç bir sağlık bilgilendirmesi ve yönlendirmesi iddiasında değildir ve bu anlamda bana sorumluluk yüklemez. Buyrun...

"Edinilmiş disleksi doğuştan değildir. Sonradan oluşan bir beyin hasarlanmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Gelişimsel disleksi doğuştandır. Çoğunlukla da genetiktir. 

Sinir sistemi, organizmanın yönetim sistemidir ve embriyonun 2-3. Haftasından itibaren gelişmeye başlar. Yaklaşık 100 milyar nöronla doğarız. Vücudumuzdaki kaslara, organlara ve salgı bezlerine bilgiler göndererek onların çalışmasını kontrol eden sinir hücrelerine “Nöron” deniliyor.  Her bir nöronun en az 1, en fazla 30000 bağlantı yapma potansiyeli vardır. Genetik özellikler geldi ve paket açılmaya başladı. Gelişimsel olarak zamanı geldikçe beyindeki ilgili paket açılıyor. Genlerin yansımalarını etkileyen şeylere epigenetik faktörler denir (iç ve dış çevre etkisi). 

1,5-2 aydan sonra bebek anne karnında sesleri ayırt etmeye başlar. Sesleri duyup işledikçe nöronsal bağlar eklenir. Doğduktan sonra görseller, yaşadıklarını anlamlandırma ve yorumlama ile birlikte, nöronsal bağlardan yollar oluşur. Nöroplastisite (esneklik) içinde bu değişim devam eder. Fonolojik bağlantılar, nöronlar, uzmanlaşma anlamında; gelişimde sıkıntılar olduysa, fonolojik işlemlerde güçlük, ses-konuşma sesi ayrımı işlemleri, harflerden seslere çevrim bozukluğu vb. gelişir. Konuşma seslerini ayırt etmesi, anlamayı etkiler.

Disleksinin 6 ve 15 kromozomlarla ilgili olduğu görülmüştür. Fakat sadece bu belirleyici olamayacağı için anne karnında tespiti imkansızdır. Disleksinin genetik olduğundan yola çıkılarak yatkınlık belirlemek için bakılabilir.

Disleksilerde fonolojik işlemlerle ilgili problem, en temel problemdir. Frontal lobda sıkıntı olduğunda sıralamada, ritimde, zamanlamada, kurallara uymada sıkıntılar başlıyor. Bu noktada, fonolojik farkındalık  terapilerinin işe yaradığı kanıtlanmıştır.

Müzik beyinde dilden de çok daha geniş bir alanda işleniyor olması dolayısıyla tüm bozukluklarda çok etkili oluyor.

Disleksikler, okuma yazma alanında belirgin bir özel öğrenme güçlüğü yaşarlar. Kişi; yaşıyla, aldığı eğitimle, sahip olduğu imkanlarla, ve zeka düzeyiyle ilgili olmayan bir güçlük yaşıyorsa disleksi şüphesi doğar. Okuma, ses ve anlam eşlemesidir. Bu noktada beynin işlemesinde problem varsa kişi okuyamaz. Dislekside; sesi anlamla, graferle eşlemede bir problem vardır. Anlam-görsel algılama-sessel değerleme sistemi eş zamanlı işlemiyor demektir.

Şu beyin daha baskın demek için mutlaka işlev söylenmelidir. Müzik işlevi şurası, duyma işlevi şurası vb. denilebilir. 

Bir milimetre küp beyin dokusunda 50 bin nöron vardır ve aralarında bunlardan çok daha  fazla sayıda (10-50 kat) “glia” hücresi bulunur. Nöronların, dentritlerle kurduğu sinapsların  (ağların, yolların) yanı sıra glia hücreleri de kendi aralarında ağlar kurar ve onlar nöronlardan çok çok daha fazladır. Glia hücreleri, şaşırtıcı olarak nöronlardan farklı bir biçimde, elektriksel olmayan ağlar kurarlar. Bu sonsuz ağlar sistemini hayal edin. Bu muhteşem şebekeye bakıldığında “peki zeka nedir?” sorusu gelir akla.

Zeka, bir performanstır aslında. O nedenle sınırları çok fazla çizilemez. Bütün beynin birden ortaya koyduğu bir performans, zekayı ölçümleyebilir aslında. Ama beyindeki şebeke çok zengin ve bu çok zengin şebekenin bütünsel performansını ölçebilecek noktada değil bilim.

Normal çocuklardaki zeka spektrumu, disleksili çocuklar için de vardır. Burada, “disleksiler dâhidir” genel inanışının, kişi üzerinde dâhi baskısı oluşturmasına izin verilmemelidir. Bununla birlikte beyin, bir taraftaki eksikliğe karşılık diğer bir tarafı geliştirmiş olabilir."