
"Edinilmiş disleksi doğuştan değildir. Sonradan oluşan bir
beyin hasarlanmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Gelişimsel disleksi
doğuştandır. Çoğunlukla da genetiktir.
Sinir sistemi, organizmanın yönetim sistemidir ve embriyonun
2-3. Haftasından itibaren gelişmeye başlar. Yaklaşık 100 milyar nöronla
doğarız. Vücudumuzdaki kaslara, organlara ve salgı bezlerine bilgiler
göndererek onların çalışmasını kontrol eden sinir hücrelerine “Nöron”
deniliyor. Her bir nöronun en az 1, en
fazla 30000 bağlantı yapma potansiyeli vardır. Genetik özellikler geldi ve
paket açılmaya başladı. Gelişimsel olarak zamanı geldikçe beyindeki ilgili
paket açılıyor. Genlerin yansımalarını etkileyen şeylere epigenetik faktörler
denir (iç ve dış çevre etkisi).
1,5-2 aydan sonra bebek anne karnında sesleri
ayırt etmeye başlar. Sesleri duyup işledikçe nöronsal bağlar eklenir. Doğduktan
sonra görseller, yaşadıklarını anlamlandırma ve yorumlama ile birlikte, nöronsal
bağlardan yollar oluşur. Nöroplastisite (esneklik) içinde bu değişim devam
eder. Fonolojik bağlantılar, nöronlar, uzmanlaşma anlamında; gelişimde
sıkıntılar olduysa, fonolojik işlemlerde güçlük, ses-konuşma sesi ayrımı işlemleri,
harflerden seslere çevrim bozukluğu vb. gelişir. Konuşma seslerini ayırt
etmesi, anlamayı etkiler.
Disleksinin 6 ve 15 kromozomlarla ilgili olduğu görülmüştür.
Fakat sadece bu belirleyici olamayacağı için anne karnında tespiti imkansızdır.
Disleksinin genetik olduğundan yola çıkılarak yatkınlık belirlemek için
bakılabilir.
Disleksilerde fonolojik işlemlerle ilgili problem, en temel
problemdir. Frontal lobda sıkıntı olduğunda sıralamada, ritimde, zamanlamada,
kurallara uymada sıkıntılar başlıyor. Bu noktada, fonolojik farkındalık terapilerinin işe yaradığı kanıtlanmıştır.
Müzik beyinde dilden de çok daha geniş bir alanda işleniyor
olması dolayısıyla tüm bozukluklarda çok etkili oluyor.
Disleksikler, okuma yazma alanında belirgin bir özel öğrenme
güçlüğü yaşarlar. Kişi; yaşıyla, aldığı eğitimle, sahip olduğu imkanlarla, ve
zeka düzeyiyle ilgili olmayan bir güçlük yaşıyorsa disleksi şüphesi doğar. Okuma,
ses ve anlam eşlemesidir. Bu noktada beynin işlemesinde problem varsa kişi
okuyamaz. Dislekside; sesi anlamla, graferle eşlemede bir problem vardır.
Anlam-görsel algılama-sessel değerleme sistemi eş zamanlı işlemiyor demektir.
Şu beyin daha baskın demek için mutlaka işlev söylenmelidir.
Müzik işlevi şurası, duyma işlevi şurası vb. denilebilir.
Bir milimetre küp beyin dokusunda 50 bin nöron vardır ve
aralarında bunlardan çok daha fazla sayıda
(10-50 kat) “glia” hücresi bulunur. Nöronların, dentritlerle kurduğu
sinapsların (ağların, yolların) yanı sıra
glia hücreleri de kendi aralarında ağlar kurar ve onlar nöronlardan çok çok daha fazladır. Glia
hücreleri, şaşırtıcı olarak nöronlardan farklı bir biçimde, elektriksel olmayan ağlar kurarlar. Bu
sonsuz ağlar sistemini hayal edin. Bu muhteşem şebekeye bakıldığında “peki zeka
nedir?” sorusu gelir akla.
Zeka, bir performanstır aslında. O nedenle sınırları çok
fazla çizilemez. Bütün beynin birden ortaya koyduğu bir performans, zekayı
ölçümleyebilir aslında. Ama beyindeki şebeke çok zengin ve bu çok zengin
şebekenin bütünsel performansını ölçebilecek noktada değil bilim.
Normal çocuklardaki zeka spektrumu, disleksili çocuklar için
de vardır. Burada, “disleksiler dâhidir” genel inanışının, kişi üzerinde dâhi
baskısı oluşturmasına izin verilmemelidir. Bununla birlikte beyin, bir taraftaki
eksikliğe karşılık diğer bir tarafı geliştirmiş olabilir."