Nar Anne, otlar ve insanlık

Nardane Kuşçu, faaliyetlerini yıllardır uzaktan uzağa takip ettiğim bir doğa girişimcisi. İlk kez bir yemek kanalında röportajını izlemiştim. Toprağın altında yetişenlerle üstünde yetişenlere dair söylediği püf noktalar dikkatimi çekmişti. Toprağı bilen insan çok azaldı. Toprağa bakınca; bu toprakta ne olur, ne olmaz diyebilen, toprağın dilini anlayan, toprakla gerçekten iletişime geçen insan çok az. İşte Nardane Kuşçu, o çok az insanlardan biri. 


Nihayet Tülay'ın organizasyonuyla bir kaç arkadaş toplanıp kahvaltıya gittiğimizde asıl derdimiz kahvaltı değildi tabii ki :) Ormanın, otun, toprağın ilminden bahseden Nar Anne için ordaydık. Bize bir kahvaltı ve kısa gezinti süresince anlattıklarından en aklımda kalan fotoğraftaki ot. Yürürken bastonuyla işaret edip gösterdiği otu, İskender'in tüm askerleri terkisinde bulundurmak zorundaymış. Çünkü kanamayı çok hızlı durdurma özelliği varmış. Öylece yerde bir ot. Yanından yürüyüp gittiğimiz ama neye yarar, neden var bilmediğimiz... Bilmeyince rast gele üstüne basıp geçiyoruz, varlığı da yokluğu da bir bizim için. Bilmeyince "amaaaannn her yerde bu zıkkım ottan var" deyip yolup kökünü de kurutabiliyoruz. Bizim orda kapari öyle oldu meselâ. Kazmalaya kazmalaya bitirildi. Oysa nasıl da boldu Hatay'da. İlaç firmaları peşine düşünce millet değerini anlamaya başladı ama eskisi gibi değil işte varlığı... Bunun gibi eğrelti otunu, ökse otunu, akasyayı, akasyanın kendisine has karıncalarını, o karıncaların savunma ve saldırı stratejilerini anlattı Nar Anne. 

Nimet ayağımıza kadar getiriliyor ve biz o nimeti anlamaya çalışmak yerine, bir tekme atabiliyoruz. Hatta zehirleyip yok etmeye çalışabiliyoruz.

Geçen gün nadirkitap.com'da uzun süredir aradığım 16 ciltlik bir tefsir setini buldum. 1979 basımı, çok kıymetli ve özel bir seri. İçeriğinin pahası zaten ölçülemez. Ama ilanı veren benim gibi düşünmüyordu. "Ciltleri çok güzel, vitrin süsü olarak kullanıma uygun" yazarak satışa çıkarmıştı. Set bana ulaştığında, koliyi açtığımda içim acıdı. O kadar belliydi ki uzun süredir bir bodrum katında nem, toz ve bakımsızlığa terk edildiği. Anlaşılan o ki satana aile büyüklerinden kalmış. O da yıllarca bir köşeye attıktan sonra "acaba para eder mi?" diye internete satışa koymuş. Neyse Allah'tan, hiç değilse satmaya karar vermiş de biz de böylece aradığımız bir şeye kavuştuk.

Ota da böyle, tefsire de böyle olabiliyor yani. Ötesi, kolayca insanlığını kaybetme potansiyeli... "Bastığı yerde ot biten insan" olmayı misyon edinmiş olan Nar Anne'nin, eşsiz bir tohum bankası var. Tohumlarından isteyenler olduğunda, insanlığını kaybetmiş olanlara vermediğini söyledi. "Bakıyorum yüzünde gözyaşı izi ve tebessüm izi var mı diye. Eğer varsa bu benim için işaret. İnsanlığını daha kaybetmemiş demek ki diyorum" diye açıkladı seçimini. Sadece "yüzünde insan izi olanlarla tohumlarımı paylaşıyorum" diyor.

Nar annenin tohum bankası ile ilgili bu haberi okumak isteyebilirsiniz: Nar Anne'nin tohum bankası
Narköy çiftiğine gitmek isterseniz Narköy'de toprağa, otlara, tohumlara, ormana dair bir çok sorunuza cevap alabilirsiniz. 2 Günlük Hayatta Kalma Eğitimine katılmayı düşünebilirsiniz :)