Dokunaçlarımız...

"Her ilişkinin bir karşılığı vardır. Bir şeye dokunduğunda o da sana dokunur. Değişirsin." Bütün olay bu.
Dün doğum günüm nedeniyle özelden genelden bana ulaşıp kutlayan, türlü sürprizler yapan onlarca arkadaşım ve ailem bana yukarıdaki sözü tekrar hatırlattı. 
Bir ara deli gibi Fringe izlerken not aldığım bir Walter sözü bu: "Her ilişkinin bir karşılığı vardır. Bir şeye dokunduğunda o da sana dokunur. Değişirsin." Bu bilgi şimdilik şurada duruversin.

Bir şekilde yolumuz kesişmiş ve ruhlarımız, eterik bedenlerimiz, fikirlerimiz, duygularımız bir şekilde birbirine dokunmuş. Birbirimizin "can suyunda" değişiklik olmasına sebep olmuşuz.  Can suyu da ne? Prof. Dr. Ahmet Dinçağ'ın kitabına adını da verdiği, bedenimizdeki o %70 su. Kendisi de doktor olan, çok sevdiğim koç dostlarımdan Ayşegül'ün kütüphanesinden alıp geri bir türlü götürmediğim kitap :) Ayşegül seni seviyorumm :)) Kitaptan anladıklarımı özetlersem; suyunuzun kalitesi sağlığınızın ve mutluluğunuzun kalitesini belirliyor. Yani suyunuz ne kadar berrak, pırıl pırıl, o kadar sağlıklı ve mutlusunuz. Pırıl pırıl su sevmeyen var mı? Sanırım hiç kimse ;)

Suyun da insanın da pırıl pırıl olanına duru duygularla tepki veriyoruz. Bunlar sevgi, neşe, kabul, pozitif enerji, sağlık duygusu, güven. Su bulanıksa; mikropsu, kesin kötü bir şey var duygusu hop öne çıkıyor. Ve öyle de. Suyumuz nasıl bulanıyormuş biliyor musunuz? Stres, üzüntü, kin, öfke, ihanet, sevgisizlik, sağlıksız beslenme, sentetik olan her şey, felan felan nedeniyle vücudumuzda salgılanan hormon ve salgılarla. Bu bilgi de burda dursun.

Paul Ekman, yüzdeki minimal değişikliklerden zihin okuma teorisini doğrulamak için binlerce deney yapmış. Teoriye göre duygu ne ise yüze mutlaka yansıyor. İster farkedilsin ister farkedilmesin bu böyle. Ne kadar gizlenmeye çalışılsa da yüzde istemsizce tepki veren kaslar mevcut. Ancak bir gün tesadüfen fark etmiş ki, yüzünüzün şeklini bir duyguya göre istemli olarak getirdiğinizde de bu kez duygu durumu ona göre istemsizce tepki veriyor. Yani, kaşlarınızı çatıp, yüzünüzü çok öfkeli bir insanı canlandırma tipine büründürdüğünüzde duygu durumunuz da öfkeye yaklaşıyor. Bu bilgi de burada kalsın :)

Gelelim gülüşe. Hani şu bulaşıcı ilaç var ya gülmek fiili :) Ben bulaşıcı ilaç diyorum. Çünkü birine gülümsediğinizde onun da yüzü yumuşar. Birine yüzünüzü sertleştirdiğinizde ise yüzü sertleşir. Bu da son bilgi.

Şimdi bu dört bilgiyi evlendirelim:

Birbirimize dokunduğumuzda birbirimizin suyuna etkiyoruz dostlar. Bu eğer negatif bir dokunuşsa, her iki taraf da stres ve kötü duygularla yükleniyor. Birden o duygulara göre vücudun hormon ve salgı dengesi bozuluyor ve her iki tarafın da suyu bulanıyor. Eğer pozitif, karşılıklı sevgi ve faydalanıma dayalı bir dokunuşsa hormon ve salgı sistemi bu kez bambaşka bir refleks veriyor. Her iki tarafın suyu da durulaşıyor. Gülümsemek pozitif bir dokunuş dostlar. Gülümsediğinizde ve birinin gülümsemesine neden olduğunuzda hem sizin hem karşı tarafın suyu şifalanıyor. Güleryüzlü olmayı teşvik eden bir çok hadis olmasını ben buna bağlıyorum. Şifa oluyor çünkü.

Dönüyorum doğumgünü mesajlarıma. Tamamında ortak payda: güler yüzün hep gülsün mesajıydı. Bu beni çok sevindirdi. Demek ki bir çok canla güleryüz noktasında buluşmuşuz. Birbirimizin suyuna şifa olmuşuz. Birbirimizin yüzünü güldürmüşüz. Birbirimizi görünce kocaman gülümsemek bilinçaltı okyanusumuza kayıtlanmış. "Ne nalet suratlıdır o yaaa" diye hatırlananmaktan beri olmuşuz demek.

44 oldum. 40 itibariyle 4 yıldır her yaşımı bir sloganla tanımlıyorum. 44'ü "dört dörtlük" olarak tanımladım. Artık bir şeyler dört dörtlük noktasında buluşmaya başlamalı. Rotam belli. Sizlerle ilgili de iki dileğim var: Dokunaçlarımız gülümsemelerde buluşmayı sürdürsün ve sizlerin de 4x4 hayalleri gerçek olsun.