Beni damdan düşene götürün diyen
Nasrettin Hoca gibi değil miyiz biraz? Evet bu bir akademik yazı kesinlikle
değildir. Bununla birlikte dislektik bir annenin dislektik oğlu için çıktığı
öğrenme yolculuğunda bulduklarının, birilerine faydası olur ümidi ile
paylaşımıdır.
Bu bağlamda değerlendirilmesini rica ederim.

Disleksi, 6-15 kromozomlardaki nörolojik bir nedenden
dolayı, dil sistemiyle ilgili oluşan fonetik bir farklılıktır. Disleksilerde,
WISC-R testiyle ölçülen sözel zekâ ile
görsel zeka puanları arasında 15’ten fazla belirgin fark vardır. Her iki
zekâ puanı çok yüksek de olsa aralarındaki eşik
farkı, kişilerin çeşitli güçlükler yaşamalarına neden olur. Güçlükleri,
hafıza ve dil ile ilgilidir. Fonolojik işlemlerde sıkıntı yaşarlar. Kısa sürede
unutur ve dil ile ilgili derslerde zorlanırlar.
Normal bir insan okuma, yazma ve anlama gibi eylemler için beyninin sol
ön lobunu kullanır. Disleksi olan kişiler sol ön lobu kullanmakta güçlük yaşarlar.
Yetenekli ve üretken
zihinlere sahip bu bireylerin öğrenme
süreçlerinde farklılık söz
konusudur. Disleksi çoğunlukla çocuğun okula başlamasıyla birlikte sorun olmaya
başlar. Klasik eğitim sisteminin, öğrenme süreçlerindeki farklılıklara hizmet
etmediği ve bu çocukların ihtiyaçlarını gözetmediği durumlarda da sorun bir çığ
gibi büyür. Dislektik bireylerin yaşadıkları öğrenme sıkıntılarından dolayı durumları, özgül
öğrenme güçlüğü olarak tanımlanır.
Özgül öğrenme güçlüğü
(ÖÖG); bireysel olarak uygulanan standart testlerde, kişinin kronolojik yaşı,
ölçülen zeka düzeyi ve aldığı eğitim göz önünde bulundurulduğunda dinleme,
konuşma, okuma, yazma, sonuç çıkarma veya matematiksel yeteneklerin
kazanılmasında belirgin güçlük yaşanması durumudur. Normal bir zihin öğrenirken;
görselleri farklı bir klasöre, işitselleri farklı bir klasöre, kinestetikleri
farklı bir klasöre koyar ve sorulduğunda bilgiye bakıp cevaplar. Disleksi bir bireyin
zihni, bilgiyi koyduğu yeri bulamaz. Sürekli ardışık yeni bilgi akışı olduğunda
ise kafasının içi bir süre sonra karmakarışık çamaşır yığınlarıyla dolu bir ev
gibi olur. Her şeyi karıştırır ve bir türlü hatırlayamaz. Oysa Kendilerine uygun öğrenme yollarına
ulaşabildiklerinde; tüm bunlar, okuma, yazma, heceleme, imla, yeni bir dil
öğrenme ve matematik sorun olmaktan çıkar. Dislektik bireyler bunları
öğrenebilir. Özel eğitim buna hizmet eder.
Disleksi, dahilerin
hastalığı diye bilinse de hepsi dahi değildir. Normal, parlak ya da üstün
zekâlıdırlar. Ama düşük zekâlı değillerdir. Dislektik çocuklar,
yapamadıklarının ve farklılıkların farkında oldukları için, depresyona girme ve
ikincil problemlerin gelişmesine açık hale gelirler. Akademik beceriler kötü kalırsa diğer alanlarda da bozulma riski
vardır. Arkadaş ilişkileri, davranış problemleri, asilik, tembellik vb.
Dislektik çocukların, tüm
bu güçlüklere karşılık empatilerinin çok
yüksek olduğu, sezgiselliklerinin
gelişmişliği ve yardım etmeyi çok sevdikleri bilinmektedir. Bunlar da daha iyi
insanlar olmamıza hizmet eden güçlü ve çok değerli yönlerdir.
Dislektik çocuklarla etkili iletişim kurmak, akademik süreçlerindeki başarılarına, özgüvenlerine ve toplum içinde sağlıklı konumlanmalarına büyük hizmet eder. "Oradaki en kötü çocuk bensem, ben de okula gitmek istemem" diyen dislektik bir psikoloğun verdiği mesaj çok açık: ancak güzel kalplerini kazanarak ilerleyebiliriz. Bunun için;
·
Temsil sistemleri hakkında bilgi edinip iletişimizde
buna uygun bir yaklaşım sergileyebilirsiniz.
·
Geri
bildirimde bulunurken yapıcı ve geliştirici bir metod olarak Geri Bildirim Sandviçi
kullanabilirsiniz.
·
Farkındalık
oluşturmak ve kendi çözümlerini kendi üretmesini sağlamak için güçlü sorular sorabilirsiniz.
·
Küçük adımlı hedefler koyup, etkili alışkanlıklar geliştirmesine yardım edebilirsiniz.
·
Arkadaşları
arasında kaybolmuş bir çocuk olmaktan çıkarıp etkili dinleme yapabilirsiniz.
·
Uyumlanma ile ona kabul duygusu yaşatabilirsiniz.
Dislektik çocuklar için önerilen bu iletişim teknikleri aslında
tüm çocuklarda ve yetişkinlerde işe yarar ve onların da potansiyellerini çok
daha güçlü bir şekilde açığa çıkarır.
Kendisi de disleksi olan ve yaşamına etkilerini müthiş bir öyküyle anlatan Doçent Doktor Ayten Düzkantar'ı takip etmenizi öneririm. Katıldığım bir sempozyumda, öğrenme süreçlerini kolaylaştırmak için verdiği paha biçilmez tavsiyelerden yakalayabildiklerim için Disleksiler Nasıl Öğrenir? başlıklı yazıma bakabilirsiniz.
Disleksi ile ilgili diğer yazılarıma aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.
Disleksi ile ilgili diğer yazılarıma aşağıdaki bağlantılardan ulaşabilirsiniz.