Dün akşam çok ilginç bir belgesel izledim. Sinestezi ve gelecek üzerine olabilecek yansımaları konu alınmıştı. Her notanın kendine özgü bir rengi ve tadı olduğunu, her rengin bir sese ve kokuya sahip olduğunu, dokunduğunda renkleri ve perspektifi deneyimleyen insanları konuk almışlardı. Bu insanlar, sinestetik olarak tanımlanıyorlar. Sinestezi; bir duyu uyarıldığında diğerinin de aynı anda uyarılması sonucu oluşan bir birleşik duyu durumuymuş. Sinestetik de, bu durumu yaşayan insanlara verilen tanım.... Bu insanlar, müzik dinlerken sesleri rengarenk görüyor. Dinlediği sesin veya gördüğü rengin tadını alıyorlar. Duyular bütünsel uyarıldığı için de çok güçlü hafızaları oluyor. Zihinsel açılımlar yaşıyorlar.Bilim adamları, sinestetikleri yoğun şekilde araştırıyorlarmış. Sinestetik insanların beyinlerindeki farklılığın keşfi ile birlikte, sipariş çocuklar dünyaya gelebileceği olasılığına karşılık, bu yeteneğe sahip olan insanların dünyada oluşturacağı değişimi öngörmeye çalışıyorlar. Neden biliyor musunuz? Çünkü, gelecek öngörüleri önümüzdeki 50 yıl için şuymuş:
Son 50 yılda yapılan icatların 32 katı kadar icat, önümüzdeki 50 yılda yapılacak.Öngörüyü tekrar okuyun isterseniz. Ve sonra tekrar...
Burada çakıldım ben. İnsan beyni hakkında bilinenlerin %90'ı son 50 yılda öğrenildiğine göre, 32 katı bir keşfi hayal edebiliyor musunuz?
Ülkemizdeki eğitim ve bilim kurumlarına dair politika, tutum ve işleyişlerden kaynaklanan derin kaygımı içime gömüp; üç çocuklu, okuyan araştıran bir anne olarak, çocuklarımın eğitimini şansa bırakmamanın önemini bir kez daha idrâk ettim. Gelecek çok çabuk geliyor. Şimdi 1 yaşında ise çocuğunuz, 50 yaşına geldiğinde bu 32 kat icat gerçekleşmiş ve onun içinde yaşıyor olacak. Soru ise şu: Tüketen bir bağımlı olarak mı, Üreten bir güç olarak mı?